Hamamcının Kızı Hikayesi
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde bir ülkede hamamcı ve karısı yaşarmış. Küçük bir de hamamları varmış. Geçimlerini bu hamamdan sağlarlarmış. Mutlu yaşantılarının tek eksiği bir bebekmiş. Hamamcı da karısı da her gün Allah’a dua ederlermiş. Gel zaman git zaman günlerden bir gün Allah dualarını kabul etmiş. Onlara nur topu gibi bir kız çocuğu vermiş. Ama bu bebeğin doğduğu gün öyle bir şey olmuş ki, herkesi hayrete düşürmüş.
Hamamcının karısı hamamda yalnız olduğu an bebeği dünyaya getirdi Tam bu sırada beş tane ak sakallı dede belirmiş. Kadın korku ve şaşkınlıkla dedelere bakarken dedelerden biri elindeki bileziği bebeğin koluna takmış. Demiş ki:
– “Bu bilezik bebeğin kolundan çıkarsa yaşamı sona erecek. Koluna bilezik takılırsa can bedene geri gelir” demiş.
2.dede bebeğin saçını okşayarak:
– “Saçını yıkadıkça su yerine altınlar dökülecek”
3.dede yanaklarına dokunup:
– “Güldükçe yanaklarından güller düşecek”
4.dede gözlerine dokunup:
– “Ağladıkça gözlerinden yaş yerine inciler dökülecek.”
5.dede ise:
– “Yürüdükçe ayaklarının altında çimler bitecek”
Ak sakallı dedeler bütün bunları söyledikten sonra gözden kaybolmuşlar.
Kadın bunlara inanamamış. Korku ve şaşkınlıkla bebeği kucağında hamamın bir köşesinde otururken kocası çıkagelmiş. Hemen ayağa fırlayıp ona olanları anlatmış. Hamamcı bebeği alıp yıkamaya başlamış. Bebeğin saçından su yerine altınlar döküldüğünü görünce her ikisi de olanlar inanamamış. Altınları bir çuvala doldurarak kuyumcuya götürüp satmışlar. Geri kalanını da fakir fukaraya dağıtmışlar.
Aradan yıllar geçmiş. Çok güzel bir kız olmuş. Ünü bütün ülkeye yayılmış. Genç kız bir gün camdan bakarken kapının önünden geçen bir delikanlı onu görüp beğenmiş. Hemen ailesini gönderip onu istetmeye karar vermiş. Kısa bir süre sonra da söz kesilmiş,düğün dernek kurulmuş. Oğlan gelin almaya komşusu ile kızını göndermiş. Komşunun kızı da oğlanı severmiş. Oğlan bunu bilmediği için gelin almaya bunları göndermiş. Komşu kadın ve kızı gelip gelini alıp yola koyulmuşlar. Kısa bir süre gittikten sonra genç kız onlara susadığını söylemiş. Kadın:
– “Gözlerini verirsen sana su veririm.” demiş. Genç kız şaşırmış. Ama çaresiz “gözlerimi veririm” demiş. Daha sonra kadın arabayı durdurup genç kızı yolun kenarındaki köy kuyuya atmış ve oradan uzaklaşmışlar. Oğlanın yanına gelince “Gelin seni istemedi ve yolda indi” demişler.
Oğlan buna kızıp komşunun kızıyla oracıkta evlenivermiş. Genç kız ise kuyunun dibinde ağlıyormuş. Ağlarken göz çukurlarından dökülen inciler kuyuyu doldurduğu için kız kuyudan çıkmış. Oradan geçen yaşlı bir adam genç kızı görmüş ve ona ne olduğunu sormuş. Genç kız başından geçenleri yaşlı adama anlatmış. Yaşlı adam olanlara çok üzülmüş. Kızı alıp evine götürmüş. Karısına her şeyi anlatmış. O günden sonra kız onlarla beraber yaşamaya başlamış. Yaşlı adam ve karısı geçim sıkıntısı çekiyorlarmış. Genç kız da buna çok üzüldüğü için adama demiş ki:
– “Ben gülünce yanaklarımdan güller dökülüyor. Bu güllerin güzellerini seçip satalım. Böylece geçim sıkıntısı çekmeyiz.”
Adam bunu kabul etmiş. Ertesi sabah erkenden kalkıp sepetlere biriktirdikleri gülleri yerleştirip satmaya çıkmış. Gezinirken tesadüfen genç kıza kötülük yapan anne ile kızın oturduğu mahalleye gelmiş. Camdan gülleri gören kız dışarı fırlamış. Yaşlı adamı durdurup ondan gül almak istediğini söylemiş. Alacağı gülleri seçerken adama:
– “Bunlar o kadar güzel ki kendiniz mi yetiştiriyorsunuz?demiş. Yaşlı adam bütün olanları anlatınca kız her şeyi anlamış. Hemen annesine gidip olanları anlatmış ana kızı bir telaş almış ve hemen bir çare aramaya başlamışlar. Çünkü oğlan ile kız tesadüfen karşılaşıp her şey ortaya çıkarsa onlar için hiç de iyi olmayacağını biliyorlarmış. Bir bohçacı kadın bulup yaşlı adamın evini tarif etmişler.
– “Orada bir genç kız var onun kolundaki bileziği bize getir demişler. Bohçacı kadın yaşlı adamın evine gitmiş kendini acındırmış ve o gece orada kalmayı başarmış. Geceleyin herkes uyuyunca kızın kolundaki bileziği çıkarıp hemen kadına getirmiş. Ertesi sabah yaşlı adamla karısı kızı uyandırmak için yanına gitmişler ama kolundaki bileziği göremeyince öldüğünü anlamışlar ve çok üzülmüşler. Onu o kadar seviyorlarmış ki toprağın altına koymaya kıyamamışlar. Camdan bir tabut yaptırıp içine koymuşlar. Tabutu da dağın en yüksek yerine koymuşlar.
Bu arada anne kız ise satın aldıkları gülleri bir cam vazoya ıslatmışlar. Bileziği de bu cam vazonun içine güllerle aynı yere koymuşlar. Ama ne tesadüf ki oğlan bileziği görünce tanımış ve ana kıza olup biten her şeyi anlattırmış. Daha sonra yaşlı adamın evine gitmiş. Onlara genç kızın nerede olduğunu sormuş,onlar oğlanı alıp kıza götürmüşler, Oğlan bileziği sevdiğinin koluna takıp ona yeniden can vermiş.
O günden sonra birbirlerinden hiç ayrılmamışlar. Anne kıza gelince yaptıklarının cezasını çok kötü ödemişler. Kız ülkesinde yürüdükçe ayağının altında yemyeşil bereketli otlar büyümüş. Ülke mutlu olmuş. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine. Ağaçtan üç elma düşmüş,biri bana ikisi size.