Kurt ve Yedi Küçük Oğlak Masalı
Güzel mi güzel, sıcacık bir yuvada anne keçi ve yedi minik oğlak yavrusu mutlu mesut yaşarmış. Anne, yavrularını çok sever, onların üzerine titrermiş. Yemek bulsa önce onlara getirir, onları yanına alır öyle uyurmuş. Anne keçi, oğlaklarını o kadar çok severmiş ki bir anı bile onları düşünmeden geçmezmiş. Ne var ki anne olmak sadece sevmek değil, oğlaklarına yemek bulmak onlara bakmak zorundaymış. O yüzden her gün yiyecek bulmak için ormana gidermiş. Aklı onlarda kala kala ormana giden anne keçi, oğlaklarına hep tembihlermiş.
– Aman yavrularım, burada acımasız bir kurt var. Alçaktır, çeşit çeşit oyunlarla sizi kandırmak ister.
Yine günlerden bir gün anne keçi, ormana minik oğlaklarına yemek bulmak için gidecekmiş. Yavrularını etrafına toplayan anne keçi, yedi küçük oğlağı etrafına toplayıp sıkı sıkı tembihlemiş:
– Aman yavrularım, güzel oğlaklarım, canımın parçaları. Burada bir kurt var, Alicengiz oyunları ile sizleri kandırıp eve girmek ister. Siz onu ben sanmayın. Onun kara kara, kaba ayakları vardır. Benim ayaklarım öyle değil. Onun kapkalın sesi var, benim sesime benzemez. Kurdu bu şekilde tanıyabilirsiniz. Sakın ha içeri almayasınız.
Yedi küçük oğlaktan en büyük olanı annesine sarılarak demiş ki:
– Aklın burada kalmasın annemiz. Biz seni burada bekleriz, senden başkasına kapıyı açmayız. Bizi merak etme, kendi başımızın çaresine bakarız.
Anne keçinin yüreğine su serpilmiş, mutlu mesut meleyerek ormana koşmuş.
Alçak kurt durur mu? Görmüş anne keçinin evden çıktığını, varmış kapıya. Önce biraz beklemiş, sağa bakmış kimse yok, sola bakmış kimse yok. Çalmış kapıyı:
– Tak tak ! Sevgili yavrularım bana kapıyı açın. Sizi çok özledim.
Ama oğlaklar kurdun sesini tanımış. Biraz korksalar da içeriden hemen cevap vermişler:
– Sen bizim annemiz değilsin. Onun sesi tatlıdır, güzeldir, inceciktir. Senin kapkalın sesin gibi korkutmaz bizi. Sen kurtsun! Açmayız kapıyı.
Kurt, anlamış ki anne keçi oğlaklarını tembihlemiş. Hemen sesini inceltmenin bir çaresini düşünmeye başlamış. Koşarak kasabaya inmiş. Kocaman kocaman tebeşir taşları yutmuş. Sesini keçi anne gibi inceltmiş. Yeniden kapıya dayanmış, melemeye çalışarak:
– Mee mee ! Benim akıllı oğlaklarım. Anneniz geldi. Sizi çok özledi. Kapıyı açın mee mee.
Hain kurt sesini inceltmiş ama o kapkara ayaklarını unutmuş. Pencereye dayamış. Yedi akıllı oğlak onun kapkara ayaklarını görüp bağırmışlar:
– Kurtsun sen. Annemin ayakları bembeyaz senin ayakların kapkara. Bizi kandıramazsın. Kapıyı açmayız.
Kurt, buna da çare lazım diyerek koşmuş gitmiş. Yine kasabaya inmiş. Bir fırına girip fırıncıya; “Ayaklarıma hamur sür, canım çok yanıyor.” demiş. Fırıncı vicdanlı bir adammış. Kurdu yaralı sanmış, ayaklarına hamur koymuş. Kurt demiş bu yetmez, beyaz yapmalı. Bu sefer de değirmene gitmiş. Buğdayların bembeyaz un olduğu bu değirmenin sahibi kurdu tanıyormuş. Kurt:
– Ayaklarıma un serp değirmenci demiş.
Kurdun niyetini anlayan değirmenci, yapmam demiş. Bu sefer de kurt:
– Karnım aç, önce çocuklarını sonra da seni parçalar, yerim. Canını sakınamazsın.
Değirmenci korkmuş, içi rahat etmese de unu dökmüş. Kurt ayaklarının karalığını örtünce varmış gitmiş yedi oğlağın kapısına. Ayaklarını pencereye dayamış ve sesini incelterek:
– Güzel oğlaklarım, tatlı yavrularım. Kapıyı açın anneniz ormandan geldi. Size yiyecek getirdi.
Oğlaklar, ayaklarına bakmışlar bembeyaz, sesini dinlemişler incecik. Sevinerek kapıyı açmışlar. Kapıyı açtıklarında sevinçleri kursaklarında kalmış, koca kurt kapıdan içeri koşmuş.
Yedi minik oğlak korku içinde evin her bir köşesine dağılmışlar. Kurt onları kovalarken akıllarına gelen ilk yere saklanmışlar. Birincisi masanın altına kaçmış, ikincisi hemen yanındaki yatağın altına girmiş. Üçüncüsü sobanın içine saklanmış, dördüncüsü mutfağa koşup saklanmış. Beşincisi dolaba girmiş, altıncısı kirli sepetine sokulmuş. En küçük oğlan, duvar saatine girip nefesini tutmuş. Kurt, ziyafet çekeceğim diyerek altı yavruyu da tek tek bulmuş.
Açgözlü kurt, ziyafet çekeceğim diyerek hepsini bir seferde yutmuş. Altı oğlağı da midesine indiren açgözlü kurt, yedincisini bulmaya uğraşmamış. Tıka basa doydum diyerek evden çıkmış. Yedinci oğlak korku içindeymiş, kurdun gittiğini görmüş ama çıkmamış saklandığı yerden. Anneciğini beklemiş.
Çok kısa bir zaman sonra anne keçi, yavrularına yemek bulmanın sevinciyle eve gelmiş. Bir de ne görsün, evin kapısı ardına kadar açık, evde taş üstünde taş kalmamış, masa, dolap kırılmış. Anne keçi anlamış, kurt geldi çocuklarımı yedi diye ağlamaya başlamış. Annesinin sesini duyan yedinci oğlak, seslenmiş.
– Anneciğim, sen misin?
Anne keçi heyecanla yerinden fırlamış
– Minik yavrum, neredesiniz? Ortaya çıkın
Yedinci oğlak sevinçle:
– Anneciğim, saatin içindeyim, sıkıştım. Kurt geldi. Altı kardeşimi yedi, gitti. Bir ben kaldım.
Anne keçi, gözyaşları içinde duvar saatini açmış, yavrusunu kucağına almış, öpmüş, koklamış. Sonra demiş ki:
– Kurt nereye gitti? Gördün mü?
Yedinci oğlak düşünmüş biraz, demiş ki
– Şu tarafa gitti diye derenin yolunu göstermiş.
Bu arada kurt, karını yavrucaklarla dolu şekilde dere kenarında, bir ağaç gölgesinde dinleniyormuş. Çok yediğinden olsa gerek uykusu gelmiş. Demiş ki kendi kendine:
Ne de güzel yedim
Altı güzel oğlağı
Hak ettim dinlenmeyi
Güzel güzel uyumayı
Anne keçi hain kurdu uyurken görmüş. Yedinci oğlağı da yanındaymış. O anda annelikten olsa gerek içine bir umut gelmiş keçinin. Dikkatlice bakınca kurdun midesine, bir şeylerin oynadığını görmüş. Acaba demiş kendi kendine yavrularım yaşıyor olabilir mi?
Dönmüş yavrusuna:
– Koş demiş makas, dikiş ipliği, iğne bul gel. Ama acele et.
Yedinci oğlak hemen koşmuş eve, iğne, iplik, makas bulmuş. Annesine getirmiş. Anne geçi sessizce yaklaşmış kurda. Bakmış depderin bir uykuda. Hemen yarmış midesini. O anda bir evladı kafasını çıkarıp kaçmış kurttan, ardından ikincisi, üçüncüsü derken tüm evlatları kurtulmuş. Keçi anne aslında gidecekmiş ama düşünmüş:
Ben böyle bırakırsam kurdu
Yine gelecek evlatlarımın yanına
Bir iş açmalı şu kurdun başına
Öyle bir oyun olmalı ki
Olmamalı başa bela bir daha
Anne keçi, kurdun midesini dikmeden evvel çocuklarından altı iri taş istemiş. Kocaman altı taşı kurdun midesine koyan anne, dikmiş kurdun karnını, beklemiş bir köşeye geçip.
Bir süre sonra uyanan kurt, kaşımış kocaman göbeğini:
Amma da ağırmış oğlaklar
Midemde taş gibi olmuşlar
Bir su içeyim üstüne
Yoksa erimeyip gitmeyecekler
Sallana sallana dereye giden kurt, midesindeki taşları fark etmemiş. Derenin kıyısına gelince, dengesini kaybedip düşmüş. Midesinde taş olan kurt kurtulabilir mi hiç? Akıntıya kapılmış. O anda anne keçiyi elinde makasla görmüş kurt. Anlamış anne keçinin ne yaptığını anlamasına da artık her şey için çok geç kalmış. Derenin dibini boylamış. Bir daha kimsenin başına dert açamazmış artık.
Bunu gören anne ve yedi küçük oğlak sevinç nidaları atmışlar. “Sonunda gitti” “Oley” “Hain kurt gitti” diyerek hoplayıp zıplamışlar. Kurdun bir daha kimseye bela olmayacağını bilmenin rahatlığıyla sımsıcak yuvalarına geri dönmüşler. Anneleri ve yedi küçük oğlak musmutlu yaşamaya devam etmişler.