Pazar Çantası Karagöz ve Hacivat Konuşması
(Karagöz, Hacivat’ın dükkânında oturmaktadır.)
HACİVAT – Hayrola Karagöz’üm, epeydir oturuyorsun ama yere bakıp kaldın?
KARAGÖZ – Havaya bakıp kalsam boynum ağrır.
HACİVAT – Şakayı da elden bırakmıyorsun ama canını daha fazla sıkmamak için bir şey soramadım.
KARAGÖZ – Sağolasın Hacı Cavcav!…
HACİVAT – Fakat merak ettim doğrusu, benim yapabileceğim bir şey var mı?
KARAGÖZ – Kimsenin yapabileceği bir şey yok…
HACİVAT – Allah Allah, başına bu kadar kötü bir şey mi geldi Karagöz’üm?
KARAGÖZ – Şey… Yoktan geldi, yoka gitti.
HACİVAT – Aaaaaa, bu kadar üzüntünün üstüne nasıl gülüyorsun?
KARAGÖZ – Aaaah ah, sen de olsan, aklına geldikçe gülersin!
HACİVAT – Hem ilk defa senin elinde Pazar çantası görüyorum. Herhalde pazara gidiyorsun?
KARAGÖZ – Hayır, pazardan geliyorum.
HACİVAT – İyi ama, paran yoksa pazara niye gittin. Paran varsa neden boş çanta ile dönüyorsun?
KARAGÖZ – Köftehor, anlatmazsam öğrenene kadar sorup duracaksın!
HACİVAT – Aferin Karagöz’üm, haydi kendiliğinden bir güzel anlatıver? Neler oldu bakalım?…
KARAGÖZ – Alay edersen pataklarım ha!
HACİVAT – Etmem etmem, sen hele başla!…
KARAGÖZ – Çocuklar paramız kadar bir şeyler almışlar ama can sıkıntısı ile ben de pazarın kenarından şöyle bir geçiyordum. Belki taşımak için yardım isteyen olur da üç beş kuruş alırım diye de aklıma geldi.
HACİVAT – Tabii Karagöz’üm, iyi düşünmüşsün! Sonra?…
KARAGÖZ – Sonra adamın biri seslendi. Orada yeni bir Pazar çantası almış, eskisini de bana uzattı.
HACİVAT – Haydi bakalım pazar çantan da oldu.
KARAGÖZ – Adam “Biraz tamir et, kullanılır” dedi. Baktım sapı da sağlam.
HACİVAT – Aferin adamcağıza!…
KARAGÖZ – Pazar da âlem Hacı Cavcav!…
HACİVAT – Çok kalabalık var değil mi?
KARAGÖZ – İstavrit vardı ama alabalık hiç görmedim.
HACİVAT – Neyse, sonra?…
KARAGÖZ – “Bir de ben dolaşayım, bakalım neler var?” diyerek pazara girdim.
HACİVAT – İyi yapmışsın efendim!
KARAGÖZ – Aaaaa, o da ne?…
HACİVAT – Aman yine ne oldu?…
KARAGÖZ – Birkaç patates yere düşmüş… Satıcıya gösterdim. “Al senin olsun!” dedi. Attım çantaya…
HACİVAT – Gördün mü Karagöz’üm, pencere köşesinde uyuklamanın ne faydası var? Sonra?
KARAGÖZ – Bir başka satıcı da lekeli diye satamayıp ayırdığı üç beş elmayı verdi.
HACİVAT – Oooooh oh, ne güzel… Dolaşmaya devam et!
KARAGÖZ – Zaten ben de öyle yaptım.
HACİVAT – Aman Karagöz’üm, bir sefer Pazar yeri toplanırken rastladım da, neler atılıyor neler…
KARAGÖZ – Dolmalık biberler, sivri biberler, salçalık biberler, çarliston biberler…
HACİVAT – Canım Pazar satıcısı gibi sayıp durma!
KARAGÖZ – Sayıp durmadım köftehor! Benim çantaya onlardan da birer ikişer koydum. Kırılmış hıyarlar, azıcık çürümüş meyveler derken…
HACİVAT – Çanta ağırlaşmadı mı?
KARAGÖZ – Yoooo, boşmuş gibi hafif…
HACİVAT – Daha dolmadı mı Karagöz’üm? Sonra içindekiler ezilir efendim!
KARAGÖZ – Yooooo, boşmuş gibi ne koyarsan alıyor!
HACİVAT – Allah Allah, nasıl oluyor?
KARAGÖZ – Köftehor, nasıl olacak, çantanın alt dikişi sökülmüş… Koyduklarım dolaşırken bir yandan da birer birer dökülüyormuş… Az kalsın “Hırsız var” diye bağıracaktım. (Karagöz gider.)